Fragments of a Hologram Rose
Ludovic Bernhardt, Sanatçı ve Küratör, Nisan 2019, Paris
Serginin başlığı, Neuromancer romanının yazarı William Gibson’ın izniyle kullanılmaktadır.
Farklı coğrafyalardan dokuz sanatçıyı bir araya getiren bu serginin başlangıç noktası, 1977’de William Gibson tarafından yazılan Fragments of a Hologram Rose başlıklı kısa öyküdür. Özellikle Neuromancer başlıklı romanıyla tanınan ve siber uzay teriminin yaratıcısı olan Gibson’a, şiirsel sanrıların iletişim ağlarına bulaştığı bu yerinden edilmiş öyküye kişisel bir bakış açısı taşıyan sergimizde, kısa öyküsünün başlığını kullanmamıza izin verdiği için teşekkür ederiz.
Bu kısa öyküde; görüntüler ve kaleydoskopik parçalardan oluşan politik ve anlatısal bozukluklar – hepsi gerçeğin taklitle karıştığı genel bir karmaşa içinde – üst üste konur. Sergi, bizi küreselleşmiş enformasyon dünyasının bir yeniden okumasının içine sokan güncel sanat eserlerini birbirine bağlar.
Bu serginin küratörleri ve sanatçıları olarak ilk başta aklımızda olan, bizim için önem taşıyan uluslararası sanatçıları, bu metnin benzersizliği üzerine düşünmelerini isteyerek davet etmekti. Dolayısıyla, davet edilen Türk, Japon, Kuzey Amerikalı ve Fransız sanatçılar, kendilerini, görüntüler, iletişimler ve öykülerin sürekli olarak iç içe geçtiği bir makineler dünyasının karşısında konumlandırarak gerçekliği kavrayışımızı değiştiriyorlar. Metnin karmaşıklığıyla ve Brion Gysin ile William Burroughs tarafından altmışlarda deneyimlenen yaratıcı “cut-up” (kes yapıştır) sürecine, çok yakın çarpıcı anlatısal parçalarıyla, serbestçe etkileşim içinde bulunuyorlar.
Özerk bir edebi deneyimin yönlendirdiği sanat eserlerini sergilemekle, gösterge bilimin yanıltıcı bakış açılarının ötesinde, sanat ve edebiyatın birbirleriyle paylaştıkları önemli bir şey olduğunu düşünüyoruz. Hammadde olarak şekiller, görüntüler ya da sözcükleri kullanıyor olsa da, bir 21.yüzyıl sanat eserinde bir miktar edebiyattan zevk alabileceğimizi öne sürmekteyiz. Melez bir deneyim olarak bir diyalog, sınırların kısıtlamaları olmadan mümkündür. Bize öyle geliyor ki, güncel sanat nasıl yazarlar ve romancılar için “okuma” çabası gerektiriyorsa, güncel edebiyat da sanatçılar için bir düşünme alanıdır; bu ne denli zor bir alışveriş olsa da bu riski almaya değer olduğunu düşünüyoruz, tıpkı pek çok sanatçının ve Fluxus akımının yaptığı gibi. William Gibson da, edebiyatın sanat ve imgeyle buluşmasını ve bunun tersini benimsemiş yazarlar ailesine aittir.
Maurice Blanchot, 1955’te yayımlanan Yazınsal Uzam adlı kitabında, sözcüklerin, simgesel izgelerine bağlı olan dönüşümsel doğalarına dair fikri ortaya atar. Yazarın çabalarını belirleyen gereklilikten, “onun, olayların gerçeğine değil gölgesine, nesneye değil imgeye, sözcüklerin kendilerinin göstergeler, değerler ve hakikatin gücü değil, imge ve görüntüler haline gelmelerini sağlayan şeye ait olması” gerekliliğinden bahseder.
Sergimiz bizi iki dünya ile karşı karşıya getirmeye davet ediyor, bir sanat eserinin sadece bir sembol ya da nesneye indirgenemeyeceğini göstermeye çalışıyor.
Her bir sanat eserinin doğasına daha fazla girmek için, var olmayan bir bütünden salıverilmiş parçalardan oluşan bir sergi önermekteyiz: Her imge, imkansız bir bütünün kısmi gölgesini, sarsıcı bir anlatının parçalı bir anını, hiçbir zaman homojen bir bütün olmayacak bir serginin bileşik bir bölümünü oluşturur. Sunduğumuz eserlerin sanki birbirine bulaşan karmaşık ve bulanık bir yapısı var. Dolayısıyla, aynı anda hem edebi hem de görsel olabilirler: Sözcüklerin kendilerine karşılık gelen imgelerle yakın bir şekilde birlikte var oldukları, yeniden ifade etmek için bir tür anlatıyı yan yana geliştiren edebi parçaları incelerler. Bu sergi, sadece kültürümüz ya da toplumumuzu değil, aynı zamanda kuşkusuz bir “Gibsonvari” mekânın parçası olan şimdimizle de eleştirel ilişkileri yansıtan ayrışık işlerin aktardığı belli bir enerjiyi belgelemektedir.