Arada ve Arasında
Aylime Aslı Demir
“Non plus ultra” [1] Herkül Sütunları üzerine işlendiğinde daha ötesi'ne dair düşü alıkoyarken, pusuda bekleyen fasık-ı mahrum arzunun cüretini de dünyaya ekliyordu; plus ultra. Henüz keşfedilmemiş dünyaların ve bilinmezin karnavalesk tahayyülünü, belki de düşlenenden çok daha fazlasını ve daha tahripkâr olanı keşfedilmiş dünyaların ortasına bırakıyordu. Ya var olanlar da olduklarından daha fazlaysa? Normun, yasanın ya da meşruiyetin zaman ve uzamda belirlediği ikilikler, ‘Varlığın Hakikatinden” değil de egemenin ihtiyaçlarından ortaya çıkıyorsa? Hic Rhodus hic salta! [2]
İşte burası egemenin ihtiyaçlarının mantık olmak istediği yerdi; düşüncenin ve gerçekliğin oldukça sınırlı bir alanında işleyen mantık ‘tüm dünya’ olmak ya da dünyaları bir dünyaya dönüştürmek istediğinde siyasetin ilk ama bugün hala makul gözüken biçimi kendini açık kıldı: belirsiz olana belirlenim kazandırmak ya da çokluğa birlik formu vermek. Pseudo bir rasyonalitenin inşa edilmiş yapısı olan “ya/ya da”, “hem/hem de”nin inadıyla kırıldığında arada ve arasında olan(lar)ın dünyayı çoklaştıran ve rengarenk kılan hareketi negatif bir belirsizliğe karşı belirsiz olanın pozitif anlamını ortaya çıkardı. Lakin düşman da inatçı. Normun ya da yasanın bir hakikat zemininde temellendirilemediği görüldüğünde mantık perdesinin tamamen kaldırıldığı ve belirsizlikte kalmanın (belirsizlikte raks etmenin coşkusuna varanların da dahil olduğu) tekinsizlik ve risk duygularına teyellendiği yeni bir siyaset ve düşünce haritası çizildi; artık ‘güvenlik’ dünyanın yeni abrakadabrasıydı. İçinde bulunduğumuz zaman ve coğrafyada da güvensizlikten köklenerek ‘suçlu’lukla sıfatlanıp çağrılan ‘belirsizlik’ mahkemesinin yine ve yeniden huzurundayız.
Queer, teoride ve eylemde tüm kudretiyle, sabit ve tamamlanmış bir ontolojinin karşısına, dinamik ve potansiyele vurgu yapan bir ontolojiyle çıktığında, arada ve arasında olana vurgu yaparak belirsizliği gaddar bir adaletin elinden daha önce kurtardı. Ve şimdi de “Arada ve Arasında”, var olanların mevcut ve namevcut potansiyellerini, arada ve arasında olanı keşfetmeye yönelik çabalarını ve queer sanatın dünyaya yeni potansiyeller ekleme arzusunu odağına alıyor.
Çağın felaketlerini ve fakat aynı zamanda da bir felaket olarak çağımızı nasıl düşünmeye başlayabiliriz? Düşüncenin gelecekle ve dahi şimdi, ve bur adayla kurmak istediği ilişki zorludur lakin hafıza dolayımıyla nispeten daha kolay kurulan geçmişle bağlarımızın da koptuğu şu anda Orman’a ne olduğunu bilmiyoruz. Ancak bir post apokaliptik cennet kurgusunu da anımsatan Orman, insanın en başından beri dünya ile kurduğu ilişkinin merkezinde yer alan öngörülemezliği bizlere yeniden anımsatıyor. Yağız Gülseven’in, parçalara ayırdığı desenlerle çok boyutlu bir orman oluşturan çalışması ‘‘Arada ve Arasında’’ sergisinde izleyicileri işte bu saiklerle karşılıyor.
Erin Johnson, "To be Sound is to be Solid” başıklı video yerleştirmesinde belirsizliklerle dolu iki farklı konuyu, koleksiyoner Mary-Leigh Smart ve sanatçı Beverly Hallam tarafından tasarlanıp inşa edilen modernist bir ev ve başarısızlıkla sonuçlanan okyanus tabanlarını haritalandırma girişimleri aracılığıyla inceliyor. Film, queer arşivler ve bilimsel araştırmalardaki tanımlanamaz olma hali, silinme ve şeffaflığı araştırarak; lezbiyen, mimari ve çevresel tarihler arasında bağlantılar kuruyor.
Alex Turgeon toplumsal normlarla yapılandırılmış mekanlar ile dilin aktif ve kendiliğinden üretim süreçlerini düşüncenin queer formlarıyla sorguluyor. “Metropolis Musings” başlıklı mekâna özgü çalışması, galerinin bir duvarını A4 boyutunda kâğıt üzerine basılı şiirlerle kaplıyor. Sanatçı, kendine özgü bir yöntemle oluşturduğu yazı tipiyle şiirlerin “varsayılan” soğukluğundan uzaklaşıyor, duygusal ve politik durumları içeren genişletilmiş varyasyonlar oluşturuyor; ya da belki, onlarda gizli kalmış olan duygusal ve politik yükü açık kılıyor.
Medyumlar arasında ve arada formlarla çalışmalar üreten Arda Asena, bedenlerin tekil ve kolektif kudretlerinin belirsiz varoluşunu dokuma ve sulu boya çalışmalarıyla sunuyor. Sulu boya resmin akışkanlığından beslenen dokuma pratiği, hem dokuma tezgâhının genellikle sınırlı olan ızgara yapısına bir müdahale hem de queer yaşamı şekillendiren deneyimlerin çokluğuyla ilgilenen görsel ve kavramsal bir çalışma yolu olarak ‘amorf oluş’u araştırıyor.
Performansları farklı disiplinlerden beslenen Dilan Onay ise, bireysel duyumsamalara ve ilişkilenmelere atfedilen erotizmin kolektif yapısını ele alıyor. Bu performans, bireysel duyumsamalara ve ilişkilenmelere ait kabul edilen erotizmin kolektif yapısını ele alıyor ve tanık olanları sergi alanında bu kolektif bağın içerisinde konumlandırıyor. Bu bağı ise sıvılarla ve devinimle imliyor ve kolektif yakınlığın anlarımızda ve eylemlerimizdeki daimi varlığını öne sürüyor.
1 Daha ötesi yok ya da ötesinde bir şey yok; İspanyol denizcilerine Cebelitarık Boğazı’nda çekilen bir sınırı belirten ifade plus ultra olarak tersine çevrildiğinde risk alabilmenin, sınırları aşmanın ve belirsizliğe cüret edebilmenin mecazi anlamını yüklenir.
2 İşte Rodos, burada atla; Türkçede işte hendek işte deve olarak karşılanabilecek Latince deyim, tüm söylemlerin ve anlatıların sınırına dayanıldığında gerçek sorunla yüzleşmeyi, karşılaşmayı ifade etmek için kullanılır.