00:00

11 June - 13 July 2013
 Burcu Aksoy’un son serilerinin de ortak özelliği fotoğrafı nesnel gerçeklikten yola çıkarak varlık ve varoluş hallerinin temsil aracı olarak kullanmamasıdır.  İşlerinde ortaya koyduğu estetik çözümleme , sezgilerden yola çıkan aklın son gerçekleştirme aşamasında bilinçdışının da devreye girip sanatçının özgün dilinde özgürlüğüne kavuşması olarak tanımlanabilir. 
 
  Fotoğraflar kendi gerçekliği içinde bir anlam nesnesi olarak okur-yazar izleyicinin algısı ve yorumlaması ile karşı karşıya gelir. İzleyici bu anlam nesnesi ile yüz yüze kalarak aynen nesnel dünyadaki gibi algısını gerçekleştirecektir. Bu işler sanatçının yarattığı bir özgün dilin varlığında nesnelleşmişlerdir.
 
 Ham görüntülerin gerçekliğe sürtünmüş izleri çok sayıda katmanlar olarak yepyeni bir bileşen çatısı altında fotoğrafın görsel diline malzeme olmaktan başka bir anlam taşımamaktadır. Çünkü sanatçı bu fotoğraflarında hiç bir şekilde anlatımcı bir yol izlemek şeklinde bir üretim anlayışında değildir. Aksine nesnel gerçeklik karşısında kendine bir öznel alan yaratmakta ve modernizmin üreten ve izleyicideki algı eşitlemesine yönelik hegemonik anlayışı bir biçimde yapı sökümüne uğratmaktadır. Uzam -zaman birlikteliğini  ‘An’ a indirgeyen geleneksel anlayış yerine bu fotoğraflarda bir ‘bileşik zaman’ kurgusunda işlerin doğrudan kendi çatısını oluşturan bir uzam zaman ilişkisine tanık oluruz. Okur-yazar izleyici de farklı anların katmanlarından bir bileşke oluşturan fotoğraf ile kendi öznel zamanının ‘şimdi’ sinde kendi öznel algısını başlatacak ve yorumlayacaktır.
 Gerçek olanı temsil etmek gibi bir anlayış ile yola çıkılmadığı için, işlerin temel niteliğini, görsel dil olanaklarının sanatçı tarafından bir üslup etrafında kendi özgünlüğünde somutlamasını artık yeni bir mesaj anlayışı olarak yorumlayabiliriz . 
   Sanat nesnelere yönelttiğimiz bir bakış (ayna ya da pencere yaklaşım modellerini anımsarsak) değil aksine yaşadığımız dünyaya yönelik belirli bir bakış biçimini izleyici ile karşı karşıya getiren bir ‘Nesne’ nin üretilmesidir yaklaşımından yola çıktığımızda Burcu Aksoy’un tüm bu işlerini bu bağlamda ele alabiliriz. 
 
   Fotoğrafı bir ifade aracı olarak ele aldığımızda insan varlığının fotoğraf karşısında doğrudan algı sorunları ve dolayısıyla da nesnel dünyanın varlık sorunları ile karşı karşıya kalmasını yadırgamamız gerekir. Çağdaş fotoğrafçılar fotoğraf’ın temsil anlayışındaki gerçeklik yanılsaması nedeniyle fotoğraftan gördüğümüz nesnenin  geçmiş zamanda var oluşunu inkar edilemez bir ontolojik tanımlama olarak  ele alınışını da sorgulamışlardır. Aksoy da çok katmanlılık yöntemini kullanarak bu itirazı gerçekleştirmiştir. Fotoğrafları nesnel dünyayının yanılsamasını yaratmanın peşinde değildir. Aksine kendi bağımsız devingenliğinde nesnel dünyayı kendine malzeme yaparak, fotoğraflarının kendi gerçekliğini oluşturmuştur. Ve bu fotoğraflar nesnel dünyada karşılaştığı sorulara yanıt aramak yerine ona yönelik yeni soruların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Ama bu sorular tamamen kendi özgünlüğüne, sürekli değişim, dönüşüm, devinim halindeki özne oluşuna aittir. Bunları da bizimle sakınımsız bir biçimde paylaşır...
 
   Fotoğraflarda nesnel dünyaya ait tanıdık kentsel nesnelerin bir grafik düzen içinde yerleştirilmesi bir rastgelesellik içinde değil, aksine bir ‘anlam nesnesi’ ile algı sorunlarını ortaya koyacak bir biçimde tasarımlanmıştır. İnsanın algısının anlık olmadığını, bir bedenli varlık olarak süreç içinde gerçekleşen beden ve göz haraketlerinin sonucunda gerçekleştiğini bize anımsatır. Bu nedenle sergi mekanının uzamsal boyutları da göz önüne alınarak yapılan  büyük boyut baskılar ile karşı karşıya geliriz. İzleyici algının temelini oluşturan parça-bütün ilşkisini mekanda süreki hareket ederek gerçekleştirir. Yani fotoğrafik anlam nesnesi de alımlayıcı okur-yazar izleyiciye kendini bir özne olarak dayatır. Ve bu özne-nesne ilişkisi karşılıklı yer değiştirerek işlerin sürekli farklı okumalarına olanak verir...
 
Orhan Alptürk