AKLIMDA

20 May - 27 June 2015

Dün gece, sırtımızda taşıdığımız cesedi yıkadım. Kemikleri küvete attığım anda pişman oldum ama artık çok geçti. Önce daha temiz (daha eski) olanları seçtim; onlar kolaydı çünkü eklemleri bağlayan lifimsi tüyümsü şeyler kuruyup gitmişti. Bu kolay temizlenir kemiklerde, kanla karışmış, içinden suda kaskatı kesilmiş solucanların çıktığı, kemikle bir olmuş toprak yığınları yoktu.
 
Başlamadan önce sirkeli sıcak suda beklettim kemikleri. Sonra biraz çamaşır suyu ekledim. Bu sırada spagetti yaptım. Sarımsaklı domates soslu makarnamı hızlıca mideye indirdim. Ve şöyle düşündüm: "Banyoda ölü bir at yatıyor ve midem bana mısın demiyor". Ardından bir kahve içtim. Oyalanacak bir şey kalmayınca kolları sıvadım. Limon kokulu pembe eldivenlerimi giydim ve Gümüş'ün hediye ettiği önlüğü taktım. Bir süre sonra maske gibi bir şey aradım ama yoktu. Dün ada vapurunun saatini ısrarla öğrenmek istediğim zaman, söylediğin şey aklıma geldi. "Ne kadar garanticisin!" ama maskeyi unutmuştum, n'aber?
 
Şimdi anlatınca, ceset suyunun suratıma sıçrayan noktaları yanıyor. Israrla ceset diyorum, evet; ölü bir at, cesetti. Küvetimde parçalarına ayrılmış bir biçimde yatıyordu. Sırayla parçalar, parkenin üzerine serdiğim siyah çöp poşetlerinin üzerine dizildiler. Artık bir arkeolojik kazıdan kalıntılar gibi görünüyorlardı. Hemen bok var gibi fotoğraflarını çektim. Şimdi de ele geçirilmiş  mühimmata dönüşmüşlerdi; irili ufaklı mermiler, el bombaları, tabancalar ve kalaşnikoflar.
 
Olduğumun ve varacağımın resmi;
deklanşöre basan parmağın kıkırdağı, pelvisi fırçalayan kemikler yığını…
 
Bunları yazarken Chicha Libre'nin  Sonido Amazonico albümünü dinledim. Atölyede soba yanıyordu. Nisan'ın 7'siydi ve hava kış gibi soğuktu.
                                                                                                                                                                                                                      
Sevil Tunaboylu hafızasını canlı tutmayı seviyor. Üretmenin, unutmaya ve unutturulmaya karşı arşivlemenin iyileştirici olduğuna inanıyor. AKLIMDA, onun içinden ve dışından manzaralar, hayatından anlar, insanlar ve şeyler; benliğini ve kişisel tarihini tehdit eden dış etkenlere direnmek için ördüğü bir günlük.

- Deniz Koloğlu