Kayalar ve Rüzgârlar, Mikroplar ve Kelimeler
Kevser Güler
“Hiç de mecazi olmayan bir anlamda, gerçeklik farklı tipte faz geçişleri yaşayan tek bir madde-enerjidir; her yeni “malzeme” birikimi katmanı, yeni yapılar ve süreçlerin üretimine açılan çizgisel olmayan dinamikler ve çizgisel olmayan katışımlar rezervuarını zenginleştirmektedir. Kayalar ve rüzgârlar, mikroplar ve kelimeler, hepsi de bu maddi gerçekliğin farklı tezahürleridir ya da başka bir deyişle hepsi de bu tek madde-enerjinin kendini ifade etme tarzındaki farklılıklara tekabül eder.”
— Manuel de Landa, Çizgisel Olmayan Tarih, Metin Yayınları, 2006, s. 24
Bir varlığın canlılığını nasıl tespit edebilir, çevresiyle etkileşimlerinin biçimlerini nasıl kavrayabiliriz? Kerem Ozan Bayraktar, kişisel sergisi Kayalar ve Rüzgârlar, Mikroplar ve Kelimeler’le madde ve canlının, doğal ve yapıntı olanın, canlılık ve ölümün dinamik bir şekilde birbirine girdiği bir ilişkiler ağı olarak varlıkların yaşamının biçimlerini kavramakla ilgileniyor. Oksijenin yeryüzündeki tarihsel ilişkilerini illüstrasyonlar, görseller, infografikler, metinler ve simgelerle incelediği yapıtı Büyük Oksidasyon Vakası'ndan yola çıkan sergide, sanatçı bir metafor olarak ekolojiden yararlanıyor ve dinamik sistemlerin ilişkileri ile bunların temsil biçimlerine dair soru ve öneriler getiriyor.
Kerem’in üretiminde, hareket ilk yapıtlarından bu yana üzerinde çalıştığı bir kavram oldu. Farklı mecra ve malzemelerle, hareket ve durağanlığa, hareketin etki ve etkilenme biçimlerine, looplara, salınımlara, uzamda yayılmaya dair sorularla ilişkilenen yapıtlar üretti. Var oluşun zamansallığını ve akışı, değişimin imkânı olarak hareket üzerinden ve hareketi temsil ve deneyim biçimlerimiz üzerinden kavrayabiliyoruz. Bir bakıma hareketi kavramak için izlediğimiz yollar var olanlarla ilişkilenmemizin biçimsel modlarına ve farklarına dair bilgi veriyor. Kerem çalışmalarında sıklıkla, bu biçimsel farkları inceleyebilmek için belirli bir harekete yoğunlaşıyor. Bir hareket diliminden diğerine geçişi neredeyse algılanmaz kıldığı, kesintisizce tekrar eden hareketler kurguladığı, ya da hareketle kesintiye uğramayan durağan figürler içeren yapıtlarında olduğu gibi. Bir hareketin tekrarının ve bunun türlü süreçlerle temsillerinin bir düzeni var saymakla ilişkisine dair sorular soruyor. Sanatçının gök cisimleri, bitkiler, hayvanlar, nesneler ve ilişkisel bir varoluş biçimini tarif eden sistemlere ilgisi bu bakımdan bir ortaklık taşıyor.
Hareket ile ilişki bir varlığın canlı olup olmadığına dair de fikir veriyor. Aristoteles’e göre doğa, kendi hareket prensibini içinde barındıran varlıkları betimler. Doğa ve canlılık bir hareket olarak kavranır. Belirli biçimlerde enerji üretme ve tüketme imkânlarıyla örgütlenmiş varlık olarak canlı, hareketsiz, cansız, inorganik maddelerin söz konusu örgütlenme içinde harekete geçecek şekilde yapılanmasıyla anlaşılabilir. Canlılık kendiliğinden bir hareket kaynağı olmaktır. Kerem, Kayalar ve Rüzgârlar, Mikroplar ve Kelimeler'deki çalışmalarında canlı ve cansız varlıkların karmaşık etkileşimlerine, hareket ile ilişkileri üzerinden, ve canlı-cansız ayrımını şüpheli hâle getirecek biçimsel önerilerle yaklaşıyor. Hareket bir kaç bakımdan canlı-cansız aralığında işleniyor: değişimi tarif etmek için iki an arasındaki fark olarak hareket, inorganik malzemelerin dönüşüm ve etkileşiminde sözkonusu olan hareket, yeryüzü tarihi içinde başka ölçeklerde dönüşümleri tetiklemiş hareketler, varyasyon, çeşitliğe ve karmaşıklığa dair olanaklarıyla hareket.
Kayalar ve Rüzgârlar, Mikroplar ve Kelimeler’de Kerem imgesel ve kavramsal bazı kısa devreler yaratıyor. Temsil ettiği gerçeklikten başka bir mecrada yaşamın sürdüren dijital fotoğrafların birlikte bir tür evrim veya varyasyon sürecine girmesini gösteriyor; su içindeki metal parçalarının oksijenli solunum yaptığını iddia ediyor. Dijital olarak çizilmiş hayvan, nesne ve bitki portrelerinin maddeselliğine; onların dünyanın teknolojik koşullarına, enerji politikalarına, minerallerine bağlılığına işaret ediyor. Küçük nesneler tabi oldukları etkilere açıklıkları üzerinden biçimsel olarak çeşitleniyorlar.
Solunum, Kerem’in oksijenli solunumun yeryüzündeki tarihsel ilişkileri ve etkilerinin tanım ve kavramlarına dair ansiklopedik tarifleri bir araya getirmesinden yola çıkan bir video. Sanatçı hazırladığı metni video boyunca üst ses olarak paylaşıyor. Bu ses akarken, kıyamet sonrası manzaralarını andıran ve Büyük Oksidasyon Vakası sonrasında başlayan buzul çağına dair çağrışımlar uyandıran tanımsızlaşmış bir topografide, şehir yaşamında acil müdahale fikriyle özdeşleşmiş ambulansların, çeşitli konumlardaki ve tekrarda kısılı kalmış hareketlerini gösteriyor. Yapıt, bir bakıma ölümün, kazanın, belirsizliğin engellenemez devamlılığına dair imgeler uyandırırken, diğer yandan sanatçının kullandığı dijital çizim tekniğiyle bir bilgisayar oyunu sahnesi etkisi de yaratıyor. Kerem, yakın dönem üretiminde ambulansı, yeryüzü tarihinin, ölüm, enerji, yaşam, teknoloji ve dil gibi pek çok oluş ve sürecinin bir kesişimi olarak okuyor. Ona göre ambulans, bir yapıntının doğallığına, bir nesnenin cansızlığına, yaşam ve ölümün ilişkisine dair soruları karmaşıklaştıran bir öğe. Etimolojik kökeninin, yürümek, hareket etmek anlamlarına gelen ambulare Latince fiiline dayanması, tanımına içkin “hareket” fikrine dair de imgeleri çağrıştırıyor. Motorlu bir taşıt olan ve tıpkı canlılar gibi enerji tüketerek hareket eden ambulansın kullandığı enerji, fosil yakıtların bir motor sistemi içinde oksijen ile yanması sonucu elde ediliyor. Fosil yakıtlar ise ölmüş organizmaların, canlıların kalıntıları.
Tıpkı, Solunum nesne yerleştirmesinde olduğu gibi, cansızlığın, atıllığın ve yeryüzünün dinamik ilişkilerinin tariflerine dair bir şüphe uyandırıyor. Solunum, su içine bırakılmış, paslanan, sergi boyunca paslanmaya devam edecek olan demir parçalarını içeren bir yerleştirme; inorganik maddelerin dönüşüm ve etkilenme biçimlerine dair sorulara ve canlı olmayan varlıkların, canlılık, hareket ve varyasyon ile ilişkilerine odaklanıyor. Oksijenin solunumla ilişkisiyle metalin paslanması ilişkisini, tıpkı ilk canlı gibi, bu demir parçalarının da su içinde dönüşmesi gibi olguları birlikte düşünen sanatçı, bu metal parçalarının cansızlığına bir şerh düşüyor.
Kerem, Büyük Oksidasyon Vakası adlı diyagramında ise bugün insan için yaşamla, temiz havayla özdeşleşmiş oksijenin yeryüzü tarihindeki karmaşık etkileşimlerine dair katmanlı bir ilişki haritası ortaya koyuyor. Bu ilişki haritasının makro ölçeğinde düşünürsek, bu süreçler ve akışlar dahilinde insan, oksijen, bitki, hayvan, motor veya bakteri, farklı anlarda farklı etkileşimlerde bulunan öğeler olarak görülüyorlar. Bu sürece veya sisteme bir merkez tayin etmek imkânsız. Dahası, bu etkileşimler içinde mutlak iyi, kötü, faydalı, zararlı gibi tanımlamalar yapmak da imkânsız; ancak ne, neye, ne zaman ve ne yönde etki etti gibi sorulara cevap aranabiliyor. Hâliyle, romantik bir doğa fikrini de doğrudan imkânsız kılıyor. Diyagramda, dünyada oksijenin var olmasına neden olan biyolojik ve fiziksel süreçlerin diğer canlıları katletmesi; oksijenin motorlu taşıtların çalışmasında kullanması; yakıt olarak kullanılan fosillerin oksijensiz ortamda ortaya çıkması gibi olaylara dair ilişkilerin tarifleri, fen bilgisi kitaplarını anımsatan yoğun bir işaretleme ile sunuyor. İllüstrasyonlar, metinler ve simgeler olguları açıklama amacıyla birbirinin içine geçerken, karmaşıklığın giderek artması nafile bir çabaya, bütünsel ilişkileri kurmanın olanaksız olduğu bir yığınlaşmaya neden oluyor. Diyagramdaki terimler birbirlerini işaret ettikçe, kendine referans veren bir anlam sistemine dönüyor. Dil ve gösterge bu tarihsel, maddesel dinamik sürecin bir parçası olarak kaçınılmaz biçimde var oluyor.
Kayalar ve Rüzgârlar, Mikroplar ve Kelimeler’de sergilenen yapıtlardan, Tenler çeşitli varlıkların dijital olarak resmedilmiş portrelerinden oluşuyor. Hareketsizliği, yaşamı ve ölümü nasıl kavradığımız ile ilgili soruları davet eden yerleştirme izleyiciyi bitki, hayvan ve nesne gibi varoluş biçimlerinin durağanlığına bakmaya davet ediyor. Durağanlığı atıl ve pasif olma durumu olarak görmüyor; yeryüzünün tüm tarihi ve karmaşık ilişkilerini içeren oluş ve biçimlenme süreçlerini halihazırda içeren ve aynı zamanda öngörülemez bir değişim potansiyelini taşıyan bir durum olarak yeniden düşünüyor. Tenler'de dijital imgenin konumu da günümüzdeki karmaşık varoluş içinde tekrar okunuyor. Yerleştirme, güncel dijital imgenin maddesel, mekansal ve teknik ilişkilerini teslim etmeye davet ediyor. Yapıt taksonomi prensiplerine veya bugünün distopik tohum bankası yapılarına da referanslar barındırıyor. Bu tek tek ayrışmış figürlerle, zamanı da ayrık anlar olarak görmeye dair bir izlenim uyandıran farklı anlarda resmedilmiş aynı varlıkları kullanarak, dijital imgenin var oluş koşullarından ve ana prensiplerinden olan ayrıklık ve süreksizlik gibi kavramlarla da biçimsel olarak bir iletişim kuruyor.
İsimsiz'de ise sanatçı, bugün daha çok ticari amaçlarla, bir ürünün görselinin çeşitlemelerini yaratmak için kullanılan dijital görselleştirme programlarından yola çıkıyor. Bir veritabanından seçtiği çeşitli dijital fotoğrafların, bu program yardımıyla, birlikte çoğalmasını sağlıyor. Örneğin bir araba, bir sivrisinek, bir çiçek, bir peyzaj seçip bunların ürettiği imgesel çeşitliliği izleyici ile paylaşıyor. Bir bakıma bu programları hackleyerek, yeni canlı formları, imgeleri üretmek için bunlardan faydalanıyor. Belki de dijital imgenin ve dijital olarak imge oluşturma tekniklerinin, çeşitli pazar ilişkileri içinde çalışan programların, bize yine de bir imkân sunabileceğine dair bir kanıyı ya da belki bu dijital imgelerin canlıların evrimleri sürecinde etkin birer fail olarak öne çıktığı bir ana dair hayali paylaşıyor.
State ise biçim kazanma süreçlerinde çeşitli yöntemlerle başkalaşıma uğramış küçük ambulanslardan oluşuyor. Bu küçük cansız nesneler, karmaşıklık, varyasyon ve çeşitlilik prensiplerine tabi oluyor, dönüşüyorlar. Video ile de doğrudan ilişki kuran bu nesnelerin, buzul çağı sonrasından kalmış gibi üzerleri çeşitli katmanlarla örtülü. Bu katmanlar, farklı biçimlerde nesneleri kaplıyor, tanımsızlaştırıyor ya da yeni birer nesne biçimi olarak ortaya koyuyor.
Kerem, Kayalar ve Rüzgârlar, Mikroplar ve Kelimeler’de yeryüzünde canlı-cansız varoluşa dair tanımlamaların, akışların, ilişkilerin materyalist bir şekilde temellendirilmesine ve bu kapsamda sanat üretiminin imkânlarına odaklanıyor. Maddeyi etkin bir fail olarak tanımlayan, doğa ile kültür ilişkisini öncelikle bu ikiliği bertaraf etmekle başlayarak düşünmeyi öneren, varoluşu insan-merkezci, hatta canlı-merkezli olarak kavramayı sorunsallaştıran bir biçimsel öneri ortaya koyuyor. Çeşitlilik, varyasyon ve karmaşıklık ile tüm bunları mümkün kılan hareket, dönüşüm ve akış fikirlerine dair imgelere yoğunlaşan sanatçı varlıkların dönüşüm ve zamansallığına bakarken, diğer yandan imgenin dönüşüm imkânlarına ve güncel dijital imgenin konumuna dair sorulara dikkat çekiyor.
Hareket ve hareketsizlik, canlı ve cansız, doğal ve yapay, temsil sorusuyla beraber dijital imge, veri ve bilgi bu serginin temel meselelerinden. Kerem yaşama, yeryüzüne, teknolojiye ve medyaya, bugün dünyanın var oluşu içinde birlikte evrim süreçlerinin faillerine, etki etme ve etkiye açıklık imkânlarını teslim etmeyi ve bu karmaşık etkileşimlerin korkunç güzelliklerini hazla keşfetmeyi öneriyor.
Kayalar ve Rüzgârlar, Mikroplar ve Kelimeler varlıkların kapsanamaz, akışkan, maddesel, ilişkisel karmaşıklığı, çoğulluğu, çeşitliliğine yönelerek, var olmanın büyüsünü varlıkların materyalist bir tarzda kavranışıyla yeniden düşünmeye davet ediyor.