Artificial Bloom; Fluid Archives
Melih Aydemir
‘’Buradaki insanlar soğudukça, bilgisayarıma döndüm ve akşamımı bir arkadaş gibi onunla geçirdim.’’
Kate Bush’un 1986 tarihli Sensual World albümünde yer alan Deeper Understanding şarkısı bu sözlerle başlar ve sanatçı ile bilgisayar arasındaki bir sohbete dönüşür. Bilgisayar, ‘’Merhaba, biliyorum mutsuzsun, sana sevgi ve derin anlayış getirdim’’ der ve Bush insan ile makine arasındaki şehvetli iletişimi sunan bu teklifi kabul eder. Bush’un onayladığı teklif, Donna Haraway’in öncü makalesi “Siborg Manfesto”daki, bedenimizi yeniden işlemek amacıyla iki boyutu birleştirme ve tekno-iletişim araçlarının kucaklama fikriyle örtüşür. Şarkı ilerledikçe bilgisayar sesleri, antik bir koronun seslerine karışır, Bush bedensel ihtiyaçlarını bırakıp kendini daha önce hiç hissetmediği zevkin içine bırakır.
Günümüzde IRL (gerçek hayattaki) ve sanal varlığımız arasındaki çizgi tamamen bulanıklaşmış durumda. Kendimizi tekrar inşa etmek ve bedensel sınırlarımızı genişletmek için yeni ihtimaller ve yollar buluyoruz. Dijitalin deneyimlerimizi, anılarımızı ve kimliğimizi kapsayan alanı, çizgisel anlatıların dışına çıkan öz-belgeleme ve arşivleme yöntemlerinin ortaya çıkmasını sağlıyor. Varlığımız sürekli genişleyen İnternet üzerinde hatıralarımızı toplama ve saklama yollarımız ile dönüşüyor. Gerçek zamanlı hatıra toplayıcısı siborglar olduğumuzun ütopyan hayali, bu hatıraların toplandığı transparan arşiv alanları oluşturuyor. Sergi bu alanda var olacak, belirli bir bakışın yarattığı çizgisel anlatıların dışındaki ihtimalleri arıyor. Sanal ağların sağladığı genişlemeyi, feminen ve kuir hatıranın kendine yuva bulacağı bir mekân olarak ele alırken, uzantımız haline gelen belgeleme araçlarının siber-feminist bağlamı üzerine düşünüyor.
Sergiye adını veren Yapay Çiçeklenme [Aritificial Bloom], SOPHIE’nin kişinin bedeninin tekrar-inşasını olumlayan 2018 tarihli Faceshopping şarkısından bir alıntıdır. SOPHIE’nin trans kimliğini kucakladığı ve akışkan görseller eşliğinde sunduğu Oil of Every Pearl’s Un-Insides albümünde yer alan parça, kişinin kendi gerçekliğini bulmak adına yaptığı sanal ve fiziki müdahaleleri, kuir bedenlerin inşasına kapı aralayan bir yol olarak ele alır. Buradaki çiçeklenme ve geçiş [transition] fiziki olduğu olduğu kadar, sanal ve gerçeğin arasında yer değiştiren kimlikleri de işaret eder. Bu geçişte kucakladığımız medya sistemlerinin simülasyon kapasitesi, bize insanların da performatif varlıklar olduğunu hatırlatır.1 Bloom aynı zamanda fotoğraf düzenleme programlarında fotoğrafa yoğun bir aydınlık ekleyerek detayları yumuşatan efektin adıdır. Akışkan Arşivler ise, belgelenmeye değersiz bulunmuş, belki “gerçek-dışı” ancak aktarılmış ve yayılmış anıları katmanlaştırır.
Christiane Peschek’in POSE serisinde manipüle ettiği fotoğraflar, bir çiçek açılması gibi savrulmuş bedenleri gösterir. Klasik kadın pozu/temsili? ve eril bakışın yarattığı çizgisel görselliği bozan bu yapay/tekno-feminist(?) bedenler, sadece ne olmadığını tanımlamış post-siberfeminist anlatının2 devamı niteliğindedir. Kimliklerin, beden parçalarının akışkan ve serbestçe uçuştuğu görseller, fiziksel bir yapıbozumun dijital fotoğraflarıdır. Bu hem kültürel olarak inşa edilmiş hem de bağlamsal olarak belirlenen kimliklerin, mekân ve zaman içinde sürekli değişerek, birer oluşum alanıma dönüşmesini temsil eder.3 Peschek, dijital kalıntı yığınımızı kazan gelecekteki bir arkeolog hayal eder ve sürekli değişen akışın biriktiği sanal bir mağara yaratır. Fotoğrafları üretirken kullandığı teknik, dijital olarak manipüle edilmiş fotoğrafları, ters bir yöntemle negatif filme dönüştürerek dijital görsellerin analog gümüş jelatin baskılarını sunar. Piksellerden, grenlere, yüzey üzerindeki donmuş ışığın tekrar üretimiyle arşivsel kabul edilen bu tekniği seçen sanatçı, beden dönüşümünün kişiyi daha az hakiki kılmadığı konusuna değinir. Aile albümlerinden, veri bulutlarına ve Instagram sayfalarının öz-arşivsel niteliğine uzanan aktarımı tersten anlatan görseller, olmayan bedenlerin belgelerine dönüşür. Peschek’in yerleştirmesi genişlerken, duvara ve heykellerine uyguladığı ışık yansıtan malzeme izleyicilerin akıllı telefonlarının flaşları ile aktivite olarak, günümüzün gözlem ve belgeleme yöntemlerini sorgular.
Zeynep Beler’in cep telefonu ile fotoğrafladığı, ardından resimlediği anlar ise, post-internet döneminde kadın deneyimini belgeler. Telefonunda biriktirdiği, onu çevreleyen bedenler ve duyarlı olmayan diğer yüzeyler dokuya dönüşür. Beler’in resim tekniği ellerin ekranla kurduğu iletişime benzer, ekranda kayan parmakların bıraktığı izler resimlere yansır. Akıllı telefon tutan el ve beden parçaları eriyerek birbirine karışır; cinsiyetsizleşen beden, başka bedenleri taşıyan bir yüzeye dönüşür. Beler’in özbelgeleri, Instagram üzerinden paylaştığı görseller, üretiminin malzemesi olur ve giderek sıvılaşır. Bedenler bir öznellik alanı ve politik imgelemin maddeselleştiği bir platformdur, kişi kendi kendisinin deneği durumundadır.4 Bedensel manipülasyon, hibrid gerçeklikleri görselleştiren yerleştirmelerle desteklenir. Nalbur malzemeleri kullanarak oluşturduğu yerleştirmede, denizden çıkarılmış hayalet ağ üzerine yerleştirdiği telefon parçaları ve takma tırnaklar uzantılarımızın fiziksel kalıntılarını gösterirken, ağın iki anlamlığıyla 2010’ların başında Tumblr gibi ağlarda ortaya çıkan seapunk akımının bir yakın nostaljisini de sunar. Deniz kabuklarının içine yerleştirdiği hafıza kartları, buluntu birer obje gibi gözükürken, kabuğun içinden yükselen bir Siborg Venüs’ü müjdeler. Kablo kelepçeleriyle katmanlar birleşirken, yerleştirme bir tekno sistemi taşıyan bedene dönüşür.
Luz Blanco’nun işleri silme, hafıza ve unutmak arasındaki diyalogdan yola çıkarak elektronik alandaki aktarım süreci ve olası kaybolan parçalar üzerine düşünür. Fotoğraftaki pikselleri tek tek ayırarak kâğıda çizim yoluyla işleyen Blanco, bedenlerin ve anıların ayrıldığı katmanları gösterir. Katmanlar arasındaki geçiş bir beden hafızasının arkeolojisini sunar. Kolektif anıların elektronik alandaki dönüşümü, anıların çeşitli imgelerle parçaya ayrılmasıyla oluşan anlatıların izini sürer.
1 Lee Mackinno, 2016, Love Machines and the Tinder Bot Bildungsroman, e-flux Journal #74 - June 2016
2 Old Boys Network 1997’de Berlin’de kurulan uluslararası gerçek ve sanal bir Siberfeminist koalisyonudur. OBN bu terimi, “mümkün olduğunca açık ve ortaklığa dayalı” olması için kasıtlı olarak tanımsız bırakır. Ağ üzerinde yayınladıkları ‘100 Anti-Thesis of Cyberfeminism.’ listesi farklı dillerde siberfeminizmi tanımlamayan maddeleri gösterir.
3 Julie Tilsen, David Nylund, 2010, Heteronormativity and queer youth resistance: Reversing the discourse
4 Paul B. Preciado, 2013, Testo-Junkie: Sex, Drugs and Biopolitic, e-flux Journal #44 - April 2013
5 İnternet bazlı bu fenomen, okyanus ve denizin her şey olduğu bir yaşam estetiği tanımlamanın bir aracı olarak Tumblr and Twitter üzerinden doğar.