GÜZELCE RAHATLA VE İYİ YAŞA
DİJİTAL BENLİK İÇİN ANALOG BİR SIĞINAK YARATMAK
Sophie Haslinger ve Christiane Peschek’in gerçekleştirdiği söyleşiden bir kesit
Vitrin penceresinden görülen bir video yeni açılan bir spa’nın reklamını yapıyor. Adı “Oasis”. İçeri girdiğinizde spa ürünleri satan küçük bir dükkânla karşılaşıyorsunuz. Ürünler, “ekstraselüler matriks seramit temas yoğunlaştırıcı güçlendirici konsantre” veya “nazik platin beslenme katıksız ipek canlandırma sıvısı” gibi isimler taşıyor. Tezgâhtar sizi ayakkabılarınızı çıkarmaya ve gri havlu kumaştan bir perdenin ardındaki bakım odasına girmeye davet ediyor. Ayakkabılarınızı çıkarma eylemiyle zaten bir katmanı soymuş olursunuz –temsilî bir bağlamda yapmayı düşünmeyeceğiniz bir şey. Oracıkta çoraplarınızla kalıp etrafa bakıyorsunuz. Beyaz ışığın aydınlattığı odadan yoğun bir buhar dalgası çıkıyor. İçeride bir şekilde size tanıdık gelen bir şeyler var. Duvarlardaki fotoğraflar, ne kadar yakından bakarsanız bakın ne olduğunu çözemediğiniz ten rengi, organik biçimli cisimler tasvir ediyor. Parlak, gacur gucur bir hisse sahipler. İnsan onlara dokunma isteği duymaktan kendini alamıyor. Mekândaki kaideler üzerine yerleştirilmiş kabarcıklı, şeffaf, beyaz nesnelerde de benzer formlara rastlanıyor. Odada dolaşırken burnunuza farklı kokular geliyor. Zeminde küçük tuz birikintileri yerleştirilmiş. Kulak kesilip dinlediğinizde bunlardan yayılan ince ses frekanslarını duyabiliyorsunuz. Bir anda dış dünyadan ve işlek caddelerden soyutlanıyorsunuz, ortamın kendine has eşsiz bir atmosferi var ama farklı hissettiren şeyin ne olduğunu tam olarak çıkarsamak zor.
Sophie Haslinger: Sergi projen “OASIS” için, kendi deyiminle bir beden-sonrası spa yarattın. Anladığım kadarıyla bu, dijital olarak genişletilmiş beden için tazeleyici bir bakım anlamına geliyor. Dijital bedenden kastın nedir ve dijital beden neden analog bir spa ihtiyacı duysun?
Christiane Peschek: Varlığımızın temellerinin sadece fizikselde yatmadığını düşünüyorum, giderek sanal alana doğru yayılıyoruz. Fiziksel beden uzayda, özellikle yerçekiminin olmaması nedeniyle dijital bedenden tamamen farklı hareket ediyor. Önceki projelerde, sanal uzantımız için bir bilinç geliştirme fikri üstünde zaten çalışmıştım. Bu proje içinse sanal bedenlerimize yönelik kişisel bakımın, fiziksel bedenlerimize uyguladığımızdan bariz şekilde farklı olduğunu hayal ettim. YouTube'da "Banyo Tüyoları" videoları izlemek oldukça ilham vericiydi. Çoğunlukla kadınların duş rutinlerini videoya alarak izleyiciye hangi ürünleri tercih ettiklerini açıkladıkları bu içerikler, her ne kadar fiziksel bedeninize uyguladığınız bakımla ilgili olsa da, sadece sanal alemde tüketilmek için üretiliyor. Bu fikri bir adım daha ileri taşımak istedim. Fiziksel bedeni bir kenara bırakırsanız, sanal uzantınızın bakım ve tedavisi ile ilgili talimatlar neye benzerdi? Çektiğim bir selfie’de kırışıklarımı gidermek için bir filtre kullanmak, bir bakıma yüzüme kırışık önleyici krem sürmek gibi. Fiziksel bedenime değil, dijital uzantıma yönelik bir bakım. Yine de, OASIS’i sanal dünyaya giriş için tetikleyici işlevi gören bir alan olarak düşündüm ve fiziksel bir alana yerleştirmeye karar verdim. Bedeninizi hâlâ fiziksel bir alanda hareket ettiriyorsunuz, ancak orada bulduğunuz unsurlar sizi bu sanallığa yaklaştırıyor.
[SH] Projenin başlığı –OASIS– Antroposen’in sonunu değil, güzel bir mekân veya hoş bir deneyimi çağrıştırıyor. Ve elbette, suya da atıfta bulunuyor.
[CP] Bu işi tam olarak karşılayacak bir başlık bulmanın imkânsızlığını kavrayana kadar başlık üstünde kafa patlatmaya devam ettim. İşin öncelikle bir mekân olduğunu ve bir başlıktan ziyade bir isme ihtiyacı olduğunu anlayınca bu isimde karar kıldım. Hayatta kalması kolay olmayan bir ortamda kendi kendine varlığını sürdüren bir sistem olduğu için vaha kavramı bana yakın geliyor. Aklımdan geçen, kapıdan adım attığın an dış dünyayı unutacağın bir mekân yaratmaktı. OASIS’in, olduğunuz kişiyi en saf hâliyle açığa çıkarabileceğiniz, iki cinsiyete ithafen tasarlanmamış ve masaj gibi fiziksel uygulamalarla değil, benliğinizin derinliğine inerek iyileştiren, kimseyi eğitme ya da değiştirme tasası olmadan herkesin hoş karşılandığı güvenli bir alan olmasını istedim.
[SH] Yapıtların dijital ortamda yer alsa da, sanatsal çalışmalarında maddeselliğin önemli bir yeri var. “OASIS”, dijital mecrada oluşturulmuş beden parçalarından hareketle, UV baskılı fotoğraflar, mermer plakalar, cam objeler ve vaporizatör işlevi gören üç boyutlu baskıyla üretilmiş nesnelerden oluşuyor. Sanat pratiğin için maddeselliğin öneminden ve dijitalden analoga geçiş sürecinden bahseder misin?
[CP] Pinponu masanın iki tarafını da kullanarak oynamayı seviyorum. OASIS için bazı dijital unsurları ekran yardımı olmadan mekâna taşımak istedim. Şu anda, spor yaparak asla elde edemeyeceğiniz parıl parıl, kaygan, ıslak ve kaslı vücutlar revaçta. Dijital ortamda yaratılan bu fetişi fiziksel nesneler kullanarak maddi ortama aktarmak istedim. “Camdan insan” bana en çok ilham veren imgelerden biriydi. Beden-sonrası varlıklar olarak değerlendirdiğim, oluş süreci tamamlanmamış organik şekilli cam nesneler ürettim. Bu cam nesneler süreğen bir geçiş anını simgeliyor. Aynı nesneleri üç boyutlu olarak tekrar yazdırdım, aklımda yine sanaldan maddi alana aktarmak vardı. Ekranda bir şeyler yaratmak çok kolay olsa da duyularla olan ilişki eksik kalıyor. Sonuçta bu nesnelere dokunamıyorsunuz, ağırlıkları veya hacimleri yok. Yazıcının önünde durmak bende hep büyülü hisler uyandırmıştır: sanal alemde gevşekçe salınan bu nesnelerin yaratılış anı.
Mermer plakalar üzerindeki UV baskılar, telefonda rötuşladığım parlak ve ıslak dijital beden parçalarının görselleri –imge üretirken her zaman yaptığım bir işlem. Bu bedenlere dokunma ve onları duyusal olarak deneyimleme arzusunu işliyorum. Tabii ekrana sıkışmış olduklarından bu mümkün değil. Bedenler ıslak görünüyor, ancak insan bedeni gibi su içermiyorlar. Bu aşırı mükemmel bedenleri görsel olarak arzulasak da bu arzuyu uyandıracak temel nitelikten yoksunlar. Su elementi maddi dünyaya bağlıdır. Bir taraftan da sergideki cam nesneler sürekli dolaşımda olan suyla dolu. Suyun varlığı ve yokluğu kadar dolaşımıyla da oynuyorum. Su, çok fazla dillendirmesem de sergide önemli bir rol oynuyor.
[SH] Sergiye dahil ettiğin bir başka doğal malzeme ise zeminde gördüğümüz tuz yığınları. Bu kararın arkasındaki fikri açar mısın?
[CP] İnsan vücudunda en çok su bulunur, ancak bedenlerimiz tuza da ihtiyaç duyar. Su ve tuz tüm yaşamın yapı taşıdır. Okyanustan büyük bir su kütlesi alıp kurutursanız geriye tuz kalır, bu da beslendiğimiz temel maddelerdendir. İşi biraz daha ileri götürüp insan türünün varlığının sonunu düşündüğünüzde, geriye sadece tuz kalacaktır. Sergi alanında insana dair tek referans tuzdur. Aynı zamanda, spa tarzı tesislerdeki peeling gibi uygulamalarda veya kaplıca deneyimlerinde de tuz kullanılır.
[SH] Spa gibi fiziksel temasın önemli rol oynadığı yerlerde duygusallık ön plandadır. Bugünlerde birçok insanın günlük olarak dokunduğu tek şey cep telefonunun ekranı. Dokunma eyleminin, yarattığın mekânda oldukça ön planda olduğunu düşünüyorum.
[CP] Haklısın. Sergi mekânının girişine küçük bir vitrin koyma kararının nedeni de buydu. Serginin içinde, bakım alanında dokunabileceğiniz pek bir şey yok, ama mağazadaki ürünlerin hepsi dokunma isteği uyandırıyor. Bir kese veya masaj yağı satın alabilirsiniz; kendi fiziksel yüzeyinize uyguladığınız her şey mevcut. Kısacası bu iş bizleri samimi bir yaklaşımla cep telefonundan başka bir şeye dokunmaya davet ediyor.
[SH] Sergideki bir başka bileşense, yansıtıcı malzemeden oluşan bir tür ızgara. Bu iş ancak flaşlı fotoğrafı çekildiğinde ekranda görüntülenebiliyor. Dolayısıyla iş, izleyiciyi dâhil olmaya ve fotoğraf çekip sosyal medyada paylaşmaya teşvik ediyor. “OASIS” dijital yerliler için tasarlanmış bir mekân mı, yoksa dijital unsurlarından ayrı da deneyimlenebilir mi?
[CP] Bu efekti birçok farklı şekilde kullandım. Her seferinde de istediğim sonucu verdi. Tüm aleladeliğine rağmen yine de mucizevi geldiği için işe yarıyor. Bir akıllı telefon kamerasını kişinin üçüncü gözüymüş gibi düşünmek hoşuma gidiyor. Özellikle artırılmış gerçeklik bağlamında kamera, gözle görülemeyen şeyleri görmeyi, hatta idrak etmeyi sağlıyor. Bu sebeple ışığı yansıtan ögelerle çalışmayı seviyorum. Sergi mekânına girdiğinizde bu diğer boyutu görmüyorsunuz ve sizi yönlendiren hiçbir işaret de yok. Artık sırf sosyal medyada paylaşmak için sergiye gitmek revaçta. Sergiye gelenler flaşları açıkken bir fotoğraf çektiklerinde, ortaya çıkan görüntü âdeta başka bir yere aittir. Ziyaretçiler bulundukları mekânı keşfetme dürtüsü uyandıran bu an âdeta küçük çocuklara dönüşüyorlar. Bana sorarsan bu insanların mucizelere inanma eğiliminin bir kanıtı. Günlük hayatı bir parça çekilir kılan ihtimal de bu, değil mi? Hem de en nihayetinde telefonlarını kullanmak için ortada haklı bir sebepleri oluyor! Bu muzip dokunuşun mekânın arkasında yatan fikri kavramak için gerekli bir unsur olduğunu söyleyemem, ama işe biraz olsun eğlence katıyor. Kapsamlı grup sergileri ya da sanat fuarlarında bir işe ayıracağınız kısıtlı süreye kıyasla bu sergide yarattığım ortam, mekânı deneyimlemek ve bir parçası olmak için hatırı sayılır zaman ayırmayı gerektiriyor.