Artfulliving - Varlığının Gücünü Sorgulayan Resim

Sanatorium ve Michael Schultz Galeri'nin iş birliği ile gerçekleşen, Michael Schultz Galeri Berlin’in dört sanatçısının Sanatorium’daki “Painted Images” sergisi, sanatçıların çeşitli yaklaşımlarıyla resmin bugünkü güncel durumunu tartışmaya açıyor. Dijital ve dolaylı olarak yaşanan bir dünyada teknolojiden bağımsız olarak, hâlâ plastik bir estetiğin olduğunu savunan “Painted Images” sergisi fırça izleriyle ve boya kokusuyla resmin yok olduğu iddialarına karşı somut bir izlenim sunuyor.

Varoluştan bugüne insanlığın en önemli iletişim şekli, mağara duvarlarına çizdiği ilk resimlerle gerçekleşti. Bu çizimlerin ilk amacı iletişim kurmak olsa da zamanla estetik bir görsellik de sundu. Modernizm öncesinde, Modernizm'in köklerini oluşturan bazı akımlar, resim sanatındaki gerek pentür gerekse ışık konusundaki arayışlarıyla zamanla salt boya ve resim algısı olmakla kalmayıp sürekli bir değişim içinde oldular. Arayışlarla figüratif ve doğa temelli resim algısı zamanla soyutlanmaya başladı. Böylece resimdeki bu soyutlama etkileri Modernizm döneminde birbiri ardına ortaya çıkan çeşitli akımlarla (Empresyonizm, Kübizm, Dadaizm vs.) radikal olarak belirginleşti.

 

En bariz kuralı deneysellik olan Modernizm döneminde, ortaya çıkan global krizlerle birlikte, sanatçıların zaten olağan yapıtlar üretme gibi durumları da söz konusu değildi. Avrupa Modernizm dönemi içinde iki büyük dünya savaşını atlatırken, sanatçılar da baskın rejimler ve yönetimler karşısında üretimlerini sürdürme çabasındaydı. Rusya’da o dönemde, Avrupa’nın genel üretimlerine yakın ancak bugün var olan “global bir köy” olarak adlandırılabilecek benzer bir yaşam şekli ve üretim anlayışı yoktu. Ülkelerin ve bölgelerin üretimleri yakın olsa da ayrıştıkları noktalar söz konusuydu. Böyle bir zamanda Kübizm kökenli bir sanatçı olan Kasimir Malewitsch Siyah Kare adlı bir resmini sergileyerek, çizgiden, figürden yola çıkıp kısa süre içinde soyutlamaya evrilen resmin artık soyut ve salt bir içerik gütmediğini savundu. Malewitsch’e göre resmin artık gidebileceği yeni bir yer kalmamıştı. Tüm araştırma sahası siyah ve beyaz iki karenin doldurulması ve hiçbir şey ifade etmediğini öne sürmesiyle son bulmuştu.

Malewitsch’in 1915 yılında yarattığı bu şok etkisi ve Duchamp’ın da hazır nesne estetiğini bir sanat biçimi olarak sunmasıyla birlikte, sanatçılar oldukça geniş bir alanda çeşitli disiplinlerde ürettiler. Ancak Malewitsch’in söyleminin aksine resim, neredeyse yüz yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen bugünün disiplinlerarasılığı karşısında dahi oldukça güçlü bir şekilde ayakta kalmayı sürdürdü. Sanatorium’daki “Painted Images” sergisinde ise salt bir resim sergisinden ziyade, serginin çağdaş sanat içindeki çok katmanlılığının ve resim sanatının gücünün ve devamlılığının sorgulandığı bir yaklaşım söz konusu.

​Sanatorium ve Michael Schultz Galeri iş birliği ile Michael Schultz Galeri'nin dört farklı sanatçısının resimlerinin yer aldığı "Painted Images” sergisi geçmişten bugüne devam eden resim sanatının gücü ve sürekliliği hakkındaki tartışmaları ele alıyor. Sergi birbirinden farklı üsluplarda çalışan resim sanatçılarının minimal, soyut, figüratif ya da mimari içerikli yapıtlarından oluşurken, aynı zamanda kültürel bir boyut olarak da dört farklı yerden sanatçıları bir araya getiriyor. Resimdeki çeşitli yaklaşımlarıyla sergide yer alan sanatçılar: Jochen Proehl, Andy Denzler, SEO, Jean Y. Klein.

Serginin girişinde, sergi fikrinin de sahibi olan, sanatçı Jochen Proehl'in, Excavation isimli soyutlama pentürü ile karşılaşıyoruz. Eserin ismi ile serginin kavramsal çerçevesi arasında kurulan ironik bağ ve mekâna girdiğinizde sizi ilk karşılayan yapıt olması arasındaki tuhaf ama güçlü ilişki sergiye dair ilk somut fikirlerin oluşması yönünde önemli bir yapıt. İlk yapıt üstünden düşünecek olursak Sanatorium içinde, sergiye dair belli bir düzenleme açısından titizlikle çalışılmış küratöryal bir yaklaşımın olduğunu söylemek mümkün. Jochen Proehl ile konuştuğumuzda kendisinin çocukluk ve gençlik çağlarının İstanbul'da geçtiğinden söz ediyor. Almanya'da doğup, küçük bir çocukken İstanbul'a taşınan, ailesiyle birlikte gençliğinde tekrar ülkesine dönen Proehl, İstanbul'u çocukluğundan beri memleketi olarak gören bir Alman. Geçmişte, İstanbul'da geçirdiği tüm zaman süresince, İstanbul'un çarpıcı değişimini birebir olarak gözlemleme fırsatı yakalamasının yanında, üretimlerini de bu çok kültürlü yapı üzerinde bilinçli olarak şekillendirmiş. Proehl'in serginin girişinde karşılaştığımız yağlı boyadan Excavation eseri küçük bir tablo olarak içerik açısından toprak renkleri ile soyutlamanın izlenebileceği bir resim. Sanatçının ele aldığı konu, yaşadığı alanın öngörülemez değişimi ve sürekli yıkım hâli. Aslında köklere odaklanan bir yapıdan söz ediyor Proehl. İstanbul'da gerçekleşen devamlı bir yıkım ve yeniden üretim hâline odaklanırken, kentsel yapının yok edilişi ve tabandan tekrar ve yıkıcı bir etkiyle ortaya çıkışını eleştiriyor. Yıkılan ya da dönüştüren yapıların en temelinde sarı bir toprak göze çarpıyor. Anadolu'nun genelinde yaygın olan bu renk toprak, sanatçının dikkatinden kaçmadığı gibi geçmişten bugüne ülkedeki somut gelişmeleri de izlerken ortak payda da dikkatini en çok çeken şey. Soyutlama bir resim olarak gördüğümüz yapıtta aslında bize sunulan bir bina yatağının kazılmış inşaat alanı. Fırça izleri ile silikleştirilmiş kazı alanı, toprak tonlarının yumuşak geçişleriyle çekici bir hâle bürünüyor. Sanatçının sergide yer alan diğer iki yapıtı ise: Urban Tectonics - Galata Cuboids III ve Urban Tectonics - Galata Cuboids 1. Bu iki resim ve girişte yer alan soyutlama tuval karşısında formalist açıdan fark olsa bile birisinin daha çok soyutlandığı ve diğer iki resmin daha az soyutlamalarla mekân algısını bariz olarak ortaya koyduğu gözden kaçmıyor. Proehl'in yaşadığı yerden, şehre bakışı ile her gün gördüğü resimlerindeki bu manzaralar, içi boşaltılmış, artık kimsenin yaşamadığı ama öncesinde birçok kültürden oldukça fazla insanın uğradığı binaların atıllaşmış ve dönüşüme açık ama dönüştürülürken kimliğinin de yok olacağına dair bir tezahür. Resimler yatay ve düşey düzlemde iki tektonik hareket.

Jochen Proehl'in yan duvarında su altında kalmış gibi bir ifade ile bekleyen Black Hands on Black tuvali ise Andy Denzler'e ait. Sanatçı katmanlaşan yapılarla oluşturduğu yağlı boyalarında çeşitli disiplinlerden de yararlanıyor. Resimlerin temelini oluşturan kompozisyon aslında Denzler'in yeni medyaya olan bakışından ilham alarak ortaya çıkıyor. Denzler, resimlerinde çoğunlukla video imajları kullanıyor. Tuvallerde gördüğümüz figürleri önce oldukça realist bir şekilde çiziyor sonrasında ise oldukça katmanlı boya tekniği ile bu figürleri bozmaya başlıyor. Bozmasının temelde yatan ana nedeni ise video görüntülerin geçiciliği. Sanatçı sözü edilen bozulmanın, fiziki olarak teknolojik gelişmeler sonucunda belli bir zaman sonra yapısal anlamda bozulup izleyemeyecek olan görüntüler olacağını, soyut açıdan da video ve kalıcılık arasındaki ince çizgiyi irdelediğini aktarıyor. Denzler'e göre boya katmanları arasında yok olup giden figürler, video stillerdeki bozulma ve yok olma süreciyle eş değer.

​Jean Y. Klein'ın 1980'lerin ortasında ağırlıklı olarak görülen ekspresif fırça darbelerini bugün de izleyiciye sunuyor olması, resmin gücünün azaldığı ve yok olma tehlikesi ile karşılaştığını söyleyenlere karşı bir savunma gibi. Klein'ın La source nach Courbet I adlı tuvalindeki havucunu yiyen agresif tavşanı, agresif bir yok olma direnişinin salt araştırması mahiyetinde. Sanatçı, resmi Ekspresyonist figüratif bir yaklaşım ile oldukça katmanlı bir boya kullanımı ve dinamiği yüksek fırça darbeleriyle üretiyor. Klein’in dijitalleşen dünya karşısındaki resim anlayışı, plastik bir estetiğin tüm görsel ögelerini izleyiciye sunuyor. Sanatçının sergideki bir diğer yapıtı ise Zwischen Himmel & Erde I adlı el yapımı kâğıt üzerine Hint mürekkebi ile çalışılmış, figürden soyutlanmış olan resmi. Teknik açıdan sergideki en farklı yapıt olan bu mürekkep işi de serginin tek disiplinden ama çeşitli yaklaşımlarla ele alınan hâline destek olacak nitelikte bir yapıt.

Sergide yer alan hem görsel bütünlük hem de estetik bağlam açısından en farklı üretimlere sahip sanatçı SEO. SEO, Kore’li bir sanatçı olarak ilk başta mimari ve doğa ilişkisini pop renkleriyle bağdaştırarak ele alıyor. Resimlerine ilk bakıldığında çok net anlaşılmamakla birlikte Die diritte Terrasse II ve Meeresrauchen (Oceansound) yapıtlarında, resimlere geleneksel köklerinden de bazı malzemeleri dahil ettiği gözden kaçmıyor. Kore’ye özgü bir kâğıdın öz renkleriyle tuvallerinin bazı bölgelerini asamblaj olarak kaplaması ve tuvalin diğer kısımlarındaki boya ile iç içe geçerek muazzam bir zanaat işçisi gibi resimlerini tamamlamasıyla SEO'nun resimleri; organik, çoğulcu ama heterojen bir estetiği izleyiciye sunuyor. Tuhaf ve keskin binalar, arka planda yer alan canlı mavi bir deniz ve ön plandaki sapsarı kâğıttan otlar. Sanatçının resimlerinde yerel ve ulusal sentezlerle bir araya getirilen malzeme bütünlüğü kadar içerik açısından da oldukça küresel konuları gündemine aldığı görülüyor. Klasik bir üslup ile üretilebilecek en plüralistik ve fragmental yaklaşımı sergileyen sanatçı, resmin kendi içindeki salt araştırma mekanizmasını gerek renk arayışları gerekse gözlemlediği konuları eklektik bir biçimde sunmasıyla deneysel bir üslubu göz önüne getiriyor.

SEO'nun tuvallerinden yola çıkarak, resmin geçmişten bugüne geçirdiği dönüşüm ve yok olma tehditleriyle karşılaştığı her an karşısında “resim yok olmuyor” demek mümkün. Resim, değişen toplumsal yapının ortaya koyduklarıyla, teknolojik değişimlerle ve sanatın ilk ve en önemli iletişim şekli olarak gücünü kaybetmiyor, aksine daha da güçleniyor. "Painted Images" sergisi, resim sanatının yok olması sorusunu izleyiciye sorarken, aslında oldukça az sayıda sanatçının eseri ile de bu sorunsalı tartışmaya açıyor. Resimler içerik açısından kişisel ya da sosyal meselelere odaklanırken aynı zamanda tartışılan konunun lokal bir mesele olmadığının da altını çiziyor.

Sanatorium ve Michael Schultz Galeri'nin heyecanlandıran iş birliği ve Berlin-İstanbul arasına kurulan bir köprü sonucunda ortaya çıkarılan "Painted Images" sergisi, sanat ortamımıza resmin gücünü kanıtladığının ve varlığını sürdürdüğünün ispatı olarak, resimlerin izlerini bırakacak ve resmin varlık tartışmalarına nokta koyacak yapıda bir sergi. Farklı yaklaşımlarla çağdaş resmin gücünü ve güzelliğini ortaya koyan "Painted Images", 14 Nisan'a kadar Sanatorium'da, kaçırılmamalı!

 
 
April 14, 2018